- Din ve Bilim - Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi
- Volume:7 Issue:2
- İslam’ın Temel Kaynakları Işığında Sihrin Hakikati
İslam’ın Temel Kaynakları Işığında Sihrin Hakikati
Authors : Yusuf Kenan Atılgan
Pages : 297-314
Doi:10.47145/dinbil.1577239
View : 414 | Download : 273
Publication Date : 2024-12-31
Article Type : Research Paper
Abstract :Türkçe’de büyü kelimesi ile karşılık bulan sihir kelimesi, Arapça’da çevirme, aldatma, hile yapma, gizli gibi anlamlara gelirken terim olarak hile yapma ve gizli bir sebeple bir şeyi başka bir mahiyete çevirme, söz veya fiillere başvurmak suretiyle olağanüstü bir sonuç elde etme şeklinde tanımlanmaktadır. Tarihi, milattan önce binlerce yıl olarak ifade edilen sihrin, dünyanın farklı bölgelerinde farklı adlar altında ama aynı amaca hizmet eden çok çeşitli uygulamaları söz konusudur. Sihrin uygulanışında bir menfaat, akıl karışıklığı ile ikna, muhatabını aldatma, çevredekilerin gözünü boyama ve ilgili kişileri etki altına alma gibi niyetler yer almaktadır. El çabukluğu, göz boyama, hipnoz, telepati, belli özelliklere sahip bazı maddeleri kullanmak suretiyle de sihir yapılmıştır. Sihir çatı bir kavramdır. Büyü ile de ifade edilen sihir, çok farklı tasniflere tabi tutulmuştur. Ancak değişik yapılış şekilleri ve kullanılan materyallerin çokluğu nedeniyle çeşitleri tam olarak tespit edilemez durumdadır. Kur’an’da sihrin geçtiği ayetler incelendiği zaman genel olarak sihir çeşitleri üç grupta toplanabilmektedir. Birinci gurupta; semavi güçlerin yardımıyla yapılan ve tılsım olarak adlandırılan sihir, ikinci gurupta; çeşitli materyaller kullanmak suretiyle ya da hayal kurdurma yoluyla yapılan sihir, son gurupta ise ipe düğüm atılarak ya da ipin üzerine okumak suretiyle yapılan sihir yer almaktadır. Ayetlerde bahsedilen sihirler, gerçekliği olmayan fakat sihir-büyü inancına sahip olanlar ile bu işi meslek edinen kimselerin iddialarıdır. Sihir işini meslek edinen insanlar kendilerinin şeytan ve cinlerle temas kurabildiklerini, onlara etki ederek yönetebildiklerini iddia etmişlerdir. Sihir ve büyü işini gerçekleştirebilmek için Allah’a şirk koştukları, şeytana ve yıldızlara taparak onlardan yardım elde etmeye çalıştıkları belirtilmektedir. Günümüzde halk arasında yaygın olarak müracaat edilen sihir çeşitleri genel olarak aktif-pasif ya da ak-kara büyü şeklinde sınıflandırılarak; rukye, azaim, astroloji, tahyil ve şa’beze olarak adlandırılmaktadır. Hz. İbrahim’in peygamberlik ile görevlendirildiği dönemde Babil, Irak, Şam, Mısır ve Anadolu’da da büyü inancı oldukça yaygın olup, en meşhur uygulamalar gözbağcılık ve hokkabazlık olarak adlandırılmaktadır. Milattan önce Yahudilerin hüküm sürdüğü zaman dilimlerinde ve İslam öncesi Türklerde de sihir-büyü oldukça yaygın olup, gaypten haber veren, hastaları tedavi eden ve efsunlanmış taşlarla rüzgâr estirip yağmur yağdıran Kam’lar (tanrılar, ruhlar ve cinler ile irtibatlı şaman) vardı. Hastaları tedavi için kurşun döktürme, cin çıkarma ve nazarlık oldukça yaygındı. İlahi dinlerin tamamı sihirbaz ve büyücülere karşı tavır takınmış, sihir ve büyüyle uğraşmayı şirk olarak nitelendirmiş ve onların kafir olduklarına hükmetmiştir. Gerekçe olarak sihir ile doğrunun yanlış, yanlışın doğru olarak gösterilebildiği dolayısıyla insanların aldatıldığını ortaya koymuştur. Çünkü sihir ve büyüde her zaman gizemli bir sebep bulunmaktadır. Ayrıca görünüş itibariyle cezbedici olup, ne şekilde uygulanırsa uygulansın arka planında aldatma ve art niyet bulunmaktadır. Bakara, A’râf, Yûnus, Şu’arâ ve Tâhâ surelerinde yoğunlaşan sihir ve sihirbazlık ile ilgili anlatılar, Hz. Mûsâ döneminde yaşanan olaylardandır. Ayetlerin bütününe bakıldığı zaman Kur’an’ın büyüyü her zaman hayal ettirme, uydurma iş, tuzak, basiretsizlik, gözlerin yanılsaması ve gözlerin aldatılması bağlamında zikrettiği görülmektedir. Firavun’un sihirbazlarının Firavun’un güdümünde olmaları da sihir-büyünün hakikatinin olmadığını aslında gözler önüne sermektedir. Firavun’un sihirbazlara tehditler savurması sihirbazların acziyetini göstermektedir. Yine sihrin kimi yorumcular tarafından iki melek, kimileri tarafından da iki insan tarafından Babil’de insanlara imtihan amacıyla öğretildiği de bir Yahudi gayreti olup Bakara sûresinin 102. ayetindeki ifade Yahudilerin asılsız iddialarını yalanlamak içindir. Bu makalede sihir kavramının muhtevası, etkisi ve hakikati ile ilgili Kur’an ayetleri ve hadis rivayetleri merkeze alınarak analitik bir çalışma ortaya konmaya çalışılmıştır. Halk arasında yaygın olarak bilinen bu inancın İslam’ın temel kaynaklara uygun olup olmadığı üzerinde durularak tarihsel ve toplumsal seyri incelenmiş gerek Kur’an gerekse hadis rivayetlerinde Allah’ın yeryüzünde yegâne hâkim oluşu ve tevhidi hâkim kılma emrine gölge düşürecek hurafe, bidat ve batıl inancın reddedildiğinin vurgulandığı tespit edilmiştir.Keywords : Sihir, Hakikat, Tevhid, Kelam, Bilgi kaynağı