- Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
- Volume:19 Issue:1
- KLASİK DÖNEM OSMANLI YARGILAMA HUKUKUNDA BİLİRKİŞİ SIFATLARIYLA HEKİMLER
KLASİK DÖNEM OSMANLI YARGILAMA HUKUKUNDA BİLİRKİŞİ SIFATLARIYLA HEKİMLER
Authors : Ahmet Kılınç
Pages : 287-333
View : 100 | Download : 90
Publication Date : 2024-04-30
Article Type : Research Paper
Abstract :Bu çalışma Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde hekimlerin bilirkişi olarak ne tür davalarda görüldüklerini, nasıl atandıklarını ve görüşlerinin davanın seyrine olan etkisini izah etmeye çalışır. Kadı sicilleri, birinci el kaynak olmakla beraber, veri sağlayan mühimme kayıtları ve diğer arşiv belgeleri de yeri geldiğinde istifade edilen belgelerdir. Sadece ehl-i vukufu ya da sadece hekimleri çalışmaması, hekimlerin hukuk süjesi yönünü çalışması, işbu çalışmayı nispeten özgün kılmaktadır. Çalışma ile ulaşılan birtakım sonuçlar şunlardır: Osmanlı yargı teşkilatı içerisinde, hekimler, keşif heyet üyesi, şuhudul hal, rıza sene-dinin tarafı ve ehl-i vukuf rolleri ile karşımıza çıkmaktadırlar. Kadıların hekim bilirkişisine başvurma konusunda geniş takdir yetkisi vardır. Kadılar, öncelikle uyuşmazlık konusunun hekimlik meslek bilgisine ihtiyaç olduğuna karar vermiş; ardından hekimlerin görüşlerine bilirkişi olarak başvurmuşlardır. Ayıplı köle-cariye ile ilgili uyuşmazlıklarda hangi hekimlerin bilirkişilik yapabileceğini merkezi otorite belirlemiştir. Kadılar bulundukları bölgede mesleklerini icra eden Darüşşifadaki veya kendi dükkanları olan hekimleri görevlendirmişlerdir. Kadılar, dava konusu tıbbi bir mevzu dahi olsa hayatın olağan akışı ile anlaşılabilecek hususlarda hekim bilirkişiye başvurmamışlardır. Somut olayın şartlarına bağlı olarak kadılar aynı konuya ilişkin davaların birinde hekime başvurabilmişken diğerinde başvurmayabilmiştir. Bu noktada “cüzzam” ve ayıplı cariye-köle iddialarında kadıların yetkileri sınırlandırılmıştır. Hekimler, keşif heyet üyesinde yer alarak, haber göndererek veya mahkeme huzurunda görüşlerini bildirebilmişlerdir. Mahkeme huzurunda ehl-i vukuf olarak görüş bildiren hekimler, daha sonra “şahit” statüsüne geçebilmişlerdir. Kayıtlarda hekimlere ehl-i vukuf olarak adam öldürme, müessir fiil, zina, mürtedlik iddiası, cüz-zamlı veya akli melekelerinin yerinde olup olmadığı, cariye ve veya kölelerin “ayıplı” olup olmadıklarının tespitinde başvurulmuştur. “Mu’tad” dışı tedavi iddiasının belirlenmesinde de diğer hekimler bilirkişilik yapmışlardır. Hekimlerin tıbbi görüşleri, kadılar tarafından vakanın hukuki tahlilinde ve karar verilmesinde önemli rol üstlenmiştir. Bilirkişi hekim görüşlerine kural olarak itiraz edilmemiştir. Klasik dönem Osmanlı hukuku tecrübesi, hekimlerin mesleklerini layıkıyla yapmalarını sağlayacak tedbirlerin alınması ve hâkimlerin hekim bilirkişisi belirleme hususunda geniş takdir yetkisine sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu hukuk tarihi birikimi, hayatın olağan akışı ile anlaşılabilecek dava konularında hâkimlerin bilirkişiye gitmeden karar vermede cesur olmalarını gerektiğini ortaya koymaktadır.Keywords : Tabip, hekim, cerrah, kehhal göz hekimi, ehl i hibre, ehl i vukuf, deva, hap, illet, Bimarhaneci, kabil hatunlar, cenun, bilirkişi, klasik dönem, Osmanlı Devleti, Daruşşifa