IAD Index of Academic Documents
  • Home Page
  • About
    • About Izmir Academy Association
    • About IAD Index
    • IAD Team
    • IAD Logos and Links
    • Policies
    • Contact
  • Submit A Journal
  • Submit A Conference
  • Submit Paper/Book
    • Submit a Preprint
    • Submit a Book
  • Contact
  • Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
  • Volume:11 Issue:1
  • SİYASİ BİR KAVRAM OLAN HALİFELİĞİN DİNİLEŞTİRİLME SÜRECİNE DAİR BİR DEĞERLENDİRME

SİYASİ BİR KAVRAM OLAN HALİFELİĞİN DİNİLEŞTİRİLME SÜRECİNE DAİR BİR DEĞERLENDİRME

Authors : Ali Yılmaz
Pages : 159-183
Doi:10.46353/k7auifd.1432534
View : 58 | Download : 65
Publication Date : 2024-06-30
Article Type : Research Paper
Abstract :Hz. Muhammed, Medine’de İslam Devleti kurulduktan sonra hem elçi hem de devlet başkanı olarak her iki görevi birlikte yürütmüştür. Elçilik vazifesi başkanlık sıfatından daha öncelikli olduğundan ikinci sıfatını kullanmamıştır. O, kendisinden sonra devlet idaresi için herhangi bir yöntem koymamakla birlikte adalet ve istişareyi önceleyen bir yönetimle kendisinden sonrakilere bir mesaj vererek örneklik teşkil etmiştir. Müslümanlar, diğer ülke idarecileriyle aynı olmaması için Necaşi, Kisra ve İmparator sıfatları yerine halife kavramını kullanmışlardır. Hz. Muhammed’in vefatından sonra Sâide gölgeliğinde ensar ile muhacirler arasında kısa süreli tartışma sürecinden sonra Hz. Ebû Bekir halife sıfatı ile ilk devlet başkanı seçilmiştir. Bu süreçte ne Hz. Ebû Bekir’in seçimi aşamasında ne de Abbas’ın Hz. Ali’yi öne sürüp yöneticiliğin Hâşimoğullarına alma çabaları sırasında halifeliğin diniliği üzerinde herhangi bir tartışma olmamıştır. Ashabın ileri gelenlerinden Hz. Ali, Zübeyr b. Avvâm ve diğerlerinin Hz. Ebû Bekir’e biatten imtina etmesi üzerine dini anlamda bir suçlama ile karşılaşmamışlardır. Dördüncü halife seçilen Hz. Ali’nin halifeliğine Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm’ın biat etmemesi de dini bir argümanla değerlendirilmemiş; daha ziyade, Arap Yarımadasında akredite edilmiş ve tanınırlığı durumsal olarak meşhur olan Kureyşliliği vurgusu yapılmıştır. Hatta Ebû Süfyan’ın Kureyş’in içerisinde düşük profilli Ebû Bekir’e verilmesinin zillet olacağı üzerinde durmuştur. Halifeliğin Kureyşliliği ile ilgili Hz. Muhammed’in hadisinin bağlayıcı dini bir düstur olarak öne sürülmesini ve ömrünü asabiyetle mücadele ile geçirmiş peygamberin sürdürülebilirliği olamayan bir kaide koymasını aynı şekilde durumsallık olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu konuda oluşan ilk fırkalar arasında bile görüş birliği yoktur. Emevî Devleti sırasında yeni teşekkül eden ayrılık ve oluşumların ilki olan Şîa, Hz. Muhammed’in vefatından hemen sonra imâmetin Hz. Ali ve onun soyundan gelen belli kişilere intikal etmesini savunup bağlayıcı olabilmesi için olayı dinin rükünleri arasında saymıştır. Böylece hem Kureyş’in içerisinde bir sınırlandırmaya gitmiş hem de siyasi olan idareciliği dini bir boyuta çekmiştir. Hz. Osman’ın Şam Valisi Muaviye, Hz. Ali’ye biat etmeyip diğer biat etmeyenlerin pasif direnişlerini aktif hale getirmesi, Hz. Muhammed’in vefatından 30 yıl kadar sonra bir kısmı Şam, diğer ana akımın temsilcisi Hz. Ali’ye biat ederek Arap Yarımadası gibi küçük bir kara parçasında iki halifeli yönetimi başlatmıştır. Bu gelenek Abdullah b. Zübeyr’in öldürülmesinden sonra devam etmiştir. Emevî devleti halifesi Muaviye, “Halifetullah” kavramını kullanarak adeta İran ve Bizans idarecilerinin kendilerine Tanrının yeryüzündeki vekili sayması felsefesinden esinlenerek bu kavramı kullanmış ve Şîa’nın iman esaslarından saydığı imâmete alternatif yeni bir kavram üretmiştir. Emevî Devletinin yıkılışından sonraki süreçte ise Irak topraklarındaki Abbâsî Halifeliğine ilave olarak biri Endülüs’te Emevîler, diğeri Mısır’da Fatımîler liderliğinde İslam coğrafyasında halifeliğin üçe çıktığını görüyoruz. Abbâsî Halifeleri bu tarihten sonra Türkler ve Fârisîler ve Mısır Memluklülerinin kolayca idare ettiği göstermelik bir makamdan ibarettir. Bu tarihlerden sonra Şîa başta olmak üzere Osmanlı Devleti’nin son dönemleri hariç İslam coğrafyasında tek halife anlayışı uygulanamamıştır. Kabile kültürü ile bezenmiş sosyolojik bir ortamda yaşamış Arapların model devlet içerisinde kendi kabilesinden olmayan liderlere biat etmemesi tehlikesini öngören Hz. Muhammed’in Müslümanların en çok çekindiği cahiliye ölümü ile ilgili benzetmesi siyasal birliğin lüzumu için söylemiş olsa gerektir. Yoksa Hz. Ali’den başlayarak halifeye biatten imtina eden Müslümanların hepsinin cahiliye ölümü üzere öldüğünü iddia etmek imkân dâhilinde değildir. Bütün bu gelişmeler olurken İslam uleması konu ile ilgili net bir tavır belirleyememiş, idare-i maslahat kabilinden birtakım yaklaşımlarda bulunmuş, keskin söylemlere değişik yorumlar getirerek mevcut iktidarı rahatsız etmeyecek fetvalar vermişlerdir.
Keywords : İslam Tarihi, Siyaset, Halife, Biat, Kureyş

ORIGINAL ARTICLE URL
VIEW PAPER (PDF)

* There may have been changes in the journal, article,conference, book, preprint etc. informations. Therefore, it would be appropriate to follow the information on the official page of the source. The information here is shared for informational purposes. IAD is not responsible for incorrect or missing information.


Index of Academic Documents
İzmir Academy Association
CopyRight © 2023-2025